Ads 468x60px

12322

23

Labels

Featured Posts

7 Ocak 2018 Pazar

Blog yenileme çalışmaları

Merhabalar,

Her yeni yıl gaza gelen loxnip efendi bu yıl da geleneği bozmadı, düzenli olarak yazma kararı aldı. Tabii bunu yeni bir site tasarımıyla taçlandırmak gerekiyor, şu an bunun üzerine çalışıyorum

Yazmadığım süreçte "nerede yeni yazılar" diye mesaj atan sevgili dostlarıma selamlar olsun. Yeni yazı dizisi hazır, ara sıra ziyaretime gelen komşu kedisi Floyd gibi (orj adı Şıpıdık’mış), artık ev sahibim de bir sarman Floyd oldu! Onun da hikayesini bir ara anlatacağım.

Yeri gelmişken okuyanlar öküz demesin yeni yıl mesajı verelim; yeni yılınız hayal ettiğinizden daha güzel geçsin arkadaşlar. Sevgilerle...

Not: Floyd’ların hikayesinin yazıda karıştığını fark eden Y.K’ ya selamlar^^

17 Ekim 2016 Pazartesi

Kadın dırdırı




kadın dırdırının evrende yer alan tüm canlıların psikolojisini bozduğuna daima inanırdım ama bunu bir kedide görmek çok garip geldi. neyse olayı anlatıyorum,

yeni taşındığım apartmanda yan komşum oldukça huysuz, sevimsiz, psikopat, çölde karşınıza çıksa elinden su içmeyeceğiniz terslikte bir kadın. saatlerce balkonda telefonda konuşur ve kullandığı küfürleri adana da bile duymadım arkadaşlar, gerisini siz düşünün. en son telefonda konuştuğu kişinin hacı amcasının giydiği parmak arası terliğe sövdü, ilk başta garipsedim ama kadını gözümün önüne getirince pek yadırgamadım. neyse bu ayrı bir konu başka zaman anlatırım, kediye dönelim.

bir gece tv başında uyukluyorum, bir elimde tv kumandası diğer elde jelibon. tam bir depresyon havasındayım. balkonun kapısından tık tık ses geliyor, rüzgardır falan dedim üşengeçlikten ilk başta kalkmadım. 4-5 dk sonra balkon kapısından dave lombardo twin atar gibi pıtır pıtır sesler gelmeye başladı, meraktan kalktım baktım kedinin biri kapı tıklar gibi ön patisiyle "beni içeri al lan şerefsiz" der misali kapıya tıklatıyor. aldım keratayı içeriye, kanepenin üst kısmına çıktı ve direk uyudu. tabii olayın şaşkınlığı var, ilk başta sokak kedisi sandım ama 5 kat nasıl çıkacak ulan dedim, yan katın kedisi olduğunu tahmin ettim. 

kedi kılını kıpırdatmadan saatlerce uyudu arkadaşlar. sevince bile gözlerini açmıyor namussuz, önüne yemekler koydum sütler koydum balıklar koydum yine uykusunu bozmadı. neyse baktım sallamıyor odama gittim uyudum. sabah uyandığımda kedi ona getirdiğim yemeklere dokunmadan gitmişti.

aradan bir hafta geçti, teyze yine balkonda yukarıda gezegen melek şeytan bırakmadan sövüp durmakta. 30dk vs geçti, tekrardan kapı tıkırdamaya başladı. o an olayı çözdüm, kedi huzur bulmak için kaçıyordu. dünyanın en tehlikeli en yıpratıcı silahı olan kadın dırdırı kediyi bunaltmıştı. kedi sadece uyumak için geliyordu bana. kapıyı açtım, içeriye girdi ve kanepenin üst köşesine mekanına kıvrıldı uyudu tekrar. yeni bir şehirde olduğumdan bu aralar evde biraz yalnızım, şimdilerde de ya konser videosu vs izliyorum ya da sevdiğim plaklara göz atıyorum. kediye floyd ismini verdim, konserleri birlikte izliyoruz. konser boyu ona bir şeyler anlatıyorum, o da aynı mükemmellikte beni umursamıyor zerre kadar umurunda değilim. 

bir çeşit erkek dayanışması içindeyiz, bunaldıkça bana geliyor. artık ben konuşurken gözünü açmaya başladı, yavaştan kanki oluyoruz sanırım. 


yazımın ekşi sözlük linki; https://eksisozluk.com/entry/63545615

19 Haziran 2016 Pazar

Warcraft: The Beginning



Yıllardır beklenen an geldi ve World of Warcraft dünyası beyaz perdeye taşındı. Film hakkında yapılan eleştirilerin çoğunu ağır ve gereksiz buldum. Anlaşılmayan yerler adına bir yazı yazmak istedim. World of Warcraft' ın ne olduğunu anlatarak başlamayacağım, bunu geçmişte paylaşmıştım; http://loxnip.blogspot.com.tr/2015/10/world-of-warcraft.html

Warcraft' ın çok uzun, derin ve oldukça karışık bir hikayesi bulunmaktadır arkadaşlar. Filmin konusu, bu hikayede çok küçük ama oldukça önemli bir kısım. Blizzard, ilk günden beri filmin asıl seyirci kitlesinin oyunun hayranları olacağını üstüne basa basa vurguladı. Dediklerini yaptılar, film normal bir sinemasevere oranla daha çok hayran kitleye hitap etmekteydi. Tabii bu ağır eleştirilerde bahsi geçecek boyutta değil, her şey olduğu gibi bu durum da baya bir abartıldı.

Film adına bilseydiniz güzel olurdu mantığı altında bir kaç hikaye paylaşacağım. Filmde gözüken ama diyalogu bulunmayan çok önemli karakterler de bulunmaktaydı, onlara birlikte göz atmamızda fayda var. Warcraft' ın hikayesi çok derin ve karışık arkadaşlar, bu yüzden size filmle bağlantısı olan şeyleri en sade haliyle anlatmaya çalışacağım. İlk olarak filmin "İyi de bu Orc' lar neden bu dünyaya geliyor" kısmını anlatmak istiyorum. Haydi başlayalım;

1-Orc' lar neden portal ile Azeroth' a geldiler?

Azeroth ve Outland birbirinden çok farklı evrenler arkadaşlar. Orclar ve Dranei' ler, Outland adı verilen bir gezegende yaşıyorlardı. Filmde en çok kafaları karıştıran kısımlardan birinin bu olduğunu fark ettim. Şamanistik Orc klanları ile barışçıl Dranei ırkı, çimenliklerle dolu Outland de kendi hallerinde yaşamaktaydılar. 




İblis Lord Kil'jaeden, Outland' i keşfeder ve ordularına Orcların katılmasını arzular. Orclara, Draneiler tarafından yok edileceğini söyleyerek tahrik eder ve Outland' de savaş çıkarmayı planlar. 






Ner'zhul, tüm Orclar tarafından kabul edilen tek liderdi. Ner'zhul, ölen eşi ile şamanlık bilgileri aracılığıyla iletişime girmeye çalışırken İblis Lord Kil'jaeden eşinin yerine geçerek Draneiler tarafından yok edileceklerini söyler. 

Bir süre sonra Ner'zhul Oshu'gun dağında eşinin gerçek ruhuyla iletişime girdi ve kandırıldığını anladı. Çırağı Gul'dan, İblis Lordu Kil'jaeden' e bu durumu hemen ispiyonladı ve iblise gücün karşılığında sadık bir uşak olacağına yemin etti. Kil'jaeden Gul'dan' ı warlock güçleriyle donattı ve güçlenen Gul'dan lider oldu. Kil'jaeden, bütün Orcların birleşmesi için gölge meclisini kurdu ve Gul'dan bu meclise liderlik yaptı. Bu meclisin iki tane amacı vardı. Birincisi Orcları birleştirmek, ikincisi ise Warlock gücünü yaymaktı.

Filmde bu kısım "Fel" olarak oldukça güzel aktarılmış ama Outland' e verdiği zarar yansıtılmadı. Zamanında Orcların evim dediği Outland, warlock büyüleriyle kırmızı çorak bir bir dünya haline geldi. Dranei'ler Orclar tarafından warlock büyülerine (fel vb.) kurban edilmek amacıyla esir alındılar, kimileri ise katledildi. Hiçbir bereketin kalmadığı bu topraklardan artık gitmeleri gerekmekteydi, bu yüzden portal yapıldı ve geçiş yapıldı.



2- Medivh nasıl warlock büyüsü fel' in etkisi altına girdi?

En başta dediğim gibi, Warcraft' ın inanılmaz büyük bir hikayesi var arkadaşlar. Sadece bu kısmı anlatmaya kalksalar inanın ki 4-5 filmle anca toparlardı. Bu yüzden biraz özet geçilmiş ve bence pek de eksik durmamış. Yine de Medivh' in neden birden bire fel' e boyun eğdiği sizlere izah edeceğim ama biraz geçmişe gitmemiz gerekecek.




Fotoğraftaki hanımefendi Medivh'in müstakbel validesi Aegwynn olur arkadaşlar :) Azeroth da zaman içinde bir çok bekçi (filmde koruyucu olarak vurgulandı) geldi geçti ama ilk defa bütün gücü Aegwynn kontrol etti.

Aegwynn, iblislere yaratıklara ve çoğu kötülüğe karşı tek başına meydan okuyabilmiş çok güçlü bir büyücüdür. Tek başına Aegwynn' in hikayesine bile 7-8 film çıkar muhtemelen. Tabii biz filmi baz alarak devam edelim ve biraz da Sargeras' a değinelim.





Azeroth yaratılmadan önce, titanların (evrenleri yaratanlar) en büyük savaşçısıydı Sargeras. İblislere karşı en çetin mücadeleleri Sargeras vermiştir. Sargeras, Eredar adlı warlock büyüleriyle evreni etkisi altına almaya çalışan bir ırk ile karşılaşır ve onlarla mücadele eder.

Sargeras, sınırsız gücünü bu ırkı yenilgiye uğratmak ve esir almak için kullandı ve başardı. Ancak Sargeras, warlock büyülerinden nasibini aldı ve zamanla bu büyünün etkisi altına girdi.

Zamanla depresyona giren Sargeras, birkaç tane şeytani güçle daha savaşarak daha da bitik bir hale geldi. Titanların evrenlere huzur sağlamak amacını saçmalık olarak görmeye başladı, bu sağlıksız halini bu amaca bağladı ve amacının saçmalık olduğuna karar verdi. Sargeras, tamamıyla delirdi ve Eredar gibi savaştığı şeytani ırkları kendisine hizmet etme şartıyla serbest bıraktı. Serbest bıraktığı Eredar ırkından kendisine savaşçı komutan olarak Kil'jaeden' i seçti. Hikayenin Kil'jaeden - Gul'dan kısmını burdan da bağlayabilirsiniz arkadaşlar, aklınızın bir köşesinde kalsın.

Şimdi Aegwynn ile Sargeras' ın ne alakası var güzel kardeşim dediğinizi duyuyorum? Aegwynn o kadar güçlü bir hale geldi ki kendisini bir tanrı kadar güçlü olduğunu düşünüyordu; Sargeras' a meydan okudu, büyülerini ona doğrulttu. Sargeras, bu büyülerden etkilendi ve dış kabuğunu yok olmaya başladı. Aegwynn, Sargeras' ı yok ettiğini düşündü ama işin aslı böyle değildi. Sargeras, son gücünü ölü numarası yaparak Aegwynn' in ruhunun içerisine saklanmak için kullandı ve tekrar yükseleceği uygun bir zamana kadar saklanmaya devam etti.

Şimdi yine sinirlendiğinizi, konunun Medivh ile ne alakası var dediğinizi duyuyorum :) Bağlayacağım arkadaşlar, az bir sabredin. Yüce konsey, artık Aegwynn' in zamanını tamamladığını ve görevi yeni bir bekçiye bırakmasına karar verdi. Bu durum Aegwynn' in hoşuna gitmedi, konseye güvenmedi ve sadece kendi soyundan birinin bekçi olması gerektiğine karar verdi. Tabii bu isteyince anında olabilecek bir şey değil :) Çocuk sahibi olmak için kendisine uygun bir eş aradı ve Nielas Aran ile tanıştı.

Nielas Aran, çok kuvvetli bir insan büyücüydü ve Azeroth kralının baş danışmanıydı. Aegwynn, Nielas Aran' ı baştan çıkardı ve çocuk yapmaya ikna etti. Nielas Aran, annesinin ve kendi gücünün bu çocukta toplanacağını bilmekteydi ama bilemeyeceği bir şey daha vardı. Bu çocuk 1 yaşına bile gelmeden büyü gücüne sahip olacaktı.

Zaman geçti, Aegwynn ve Nielas bir erkek çocuk sahibi oldu. İsmi, annesi tarafından Medivh olarak koyuldu. Bu adın anlamı Gizemlerin Bekçisi demekti. Aegwynn, oğlunun gelmiş geçmiş en büyük büyücü ve Azeroth' un yeni koruyucusu olacağına inanıyordu. Aegwynn' in bilmediği çok önemli bir durum vardı; ruhuna saklanan Sargeras' ın Medivh' in ruhuna geçmiş olmasıydı. Aegwynn, Medivh' in sağlıklı olduğunu görerek oğlunu Stormwind de babasının yanına bıraktı ve kadim topraklarda izini kaybettirdi.


Medivh Stormwind de büyüdü. 12 yaşına geldiğinde bütün Stormwind Medivh' i tanımaktaydı ve çok güçlü bir büyücü olacağı o yaşından belliydi. 2 tane çok yakın arkadaşı vardı, Anduin Lothar ve Azeroth prensi Llane. Bu üç çocuk da Stormwind halkı tarafından çok sevilirdi.

Medivh 14 yaşına geldiğinde sürekli gelişen büyü gücü, ruhuna saklanan Sargeras ile çarpışmaya başladı. Bu güçler bir çocuğun kaldıramayacağı büyüklükteydi. Medivh, uzun bir depresyon sürecine girdi ve kendisine geldiğinde uzun bir süre geçmişti, artık bir yetişkin haline gelmişti. Arkadaşları Lothar ve Prens Llayne birer yönetici olmuşlardı.

Medivh, güçlerini kullanmak için öncekinden daha da istekliydi. Sargeras, Medivh' in ruhunda onun gittikçe kararan yüreğine bir şeyler fısıldamaya hazırlanıyordu. Kısa bir zaman sonra Medivh Azeroth' un koruyucusu oldu ve aynı dönemde Kil'jaeden size önceki kısımlarda anlattığım Outland de Orcların Horde çatısı altında toplanması için girişimlere başladı. Devamını filmde hep birlikte izledik zaten, anlatmaya gerek yok. Umarım Medivh hakkında kafanızda soru kalmamıştır.


Son olarak karakter değerlendirmesi yapmaya karar verdim. Hem filmden hem de oyunculuk adına paylaşmak istediğim şeyler var.


STORMWIND


Alliance tarafının başkentidir, bence Azeroth' un en güzel şehridir. İnsanlığın şehri diye de geçmekte arkadaşlar. Krallık uzun zamandan beri Stormwind de bulunmakta.

Şehri kuş bakışı izlemek istiyorsanız Blizzard bizlere şöyle bir güzellik sundu;

https://www.youtube.com/watch?v=K_J8k43gUhY


DUROTAN


Frostwolf Klanının şefi filmde oldukça başarılı gösterdi. Hikayede de filmde gördüğünüz gibi doğaya ve elementlere çok önem veren, şerefli, onurlu, alçak gönüllü ve dürüst bir liderdir. Toby Kebbell bence muhteşem bir oyunculuk sergiledi, ne yalan söyleyeyim ben beklemiyordum. Azeroth' un bir ferdi olarak pek Orcları sevdiğim söylenemez ama film kesinlikle tavrımı değiştirdi. Uzun yıllar sonra ilk Orc karakterimi açtım :)

Durotan' ı diğer orclardan ayıran oldukça özel yanları vardır. Bunlardan en belirgini zorda kalmadıkça savaşı sevmez, savaşırsa eğer kimse ona boyun eğdiremez. Filmde de bu yönü muhteşem bir şekilde vurgulandı.






GO'EL 

Bu çocuk büyüyecek ve diğer fotoğraftaki büyük yürekli adam olacak. Babası ve annesi nasıl bir insansa kendisi de büyük bir lider olacak

Bu biraz spoiler oldu, farkındayım ama bu sahnenin büyüklüğünün farkına varmanızı istediğim için böyle yaptım. Bunun nedenlerinden biri de biz Warcraft hayranlarının bayıla bayıla izlediği bazı kısımları sizin ne yazık ki bilmemeniz. Biz bu çocuğun nice kahramanlıklarında ona yoldaş olduk, birlikte savaştık. Onun çocukluğunu görünce ister istemez her Warcraft oyuncusu farklı duygular hissetmiştir. Merak etmeyin, daha fazla spoiler vermeyeceğim ama şu kadarını söylemek gerekirse; onu herkes sevecek, onu farklı bir isimle tanıyacaksınız. Muhtemelen diğer film de onun hakkında olacak.

PRENS VARIAN WRYNN

Kral Llane, savaşa giderken eşi Leydi Taria' yı oğluna emanet etti filmde gördüğünüz üzere. Madem Go'el den bahsettik, hemen ardından Varian' dan da bahsetmek istedim.

Şu an kendisi Azeroth' un kralıdır. Oyunda da kralım dediğim insandır, oldukça mütevazi ve onurlu bir liderdir. Askeri yönden bakarsak Azeroth' un en güçlü savaşçılarından biridir.

Filmde çocukluğunu görmek oldukça güzel bir an oldu. Bu çocuk da büyüyecek arkadaşlar, acılarla büyüyecek ve babası gibi, dayısı Anduin gibi ataları gibi çok güçlü bir lider olacak.




KRAL LLANE WRYNN

Stormwind' in kralı, Leydi Taria' nın eşi ve Varian' ın babası.

Filmin fragmanını ilk izlediğimde Dominic Cooper bu işi beceremeyecek dedim ama filmi izledikten sonra pişman oldum. Bu düşünceye sahip olduğum 3 karakter de utandırdı beni, biri de Cooper.

Kral Llane, gösterişi sevmeyen mütevazi ve samimi bir kraldı. Mütevaziliğini ve samimi yönünü Dominic Cooper muhteşem ötesi göstermiş. İzlediğiniz çoğu filmde kralların bir ihtişamı vardır, bir abartısı vardır. Kral Llane' in bunları sevmeyen bir kral oluşunu, yani halktan bir kral oluşunu çok güzel yansıttılar filme.

Kral Llane hakkında paylaşmamız gereken ekstra bir şey bulunmamakta. Tabii lore' a bakarsak hakkında en az 7 film daha çevrilir :)



ANDUIN LOTHAR, THE LION OF AZEROTH

Zamanında insanlar da kabileler halinde yaşamaktaydı. İnsanları tek bir çatı altında toplayan Arathor İmparatorluğu'nu kuran Arathi soyunun son insanıdır Anduin. Lakabı Azeroth' un aslanıdır. Stormwind' in en sevilen savaşçısıdır, Azeroth' un gelmiş geçmiş en büyük savaşçı insandır.

Şimdi yerli ve yabancı sitelerde okuduğum eleştirilerde saçma bulduğum bazı şeylere değinmek istiyorum. Bu eleştirilerin çoğu aptalca ve cahilce ne yazık ki. Anduin' i Travis Fimmel canlandırdı. Duyduğum en çok eleştiri ise "Pek bir Ragnar Lothbrok gibiydi". Bildiğiniz üzere Travis Fimmel Vikings adlı yapımda Ragnar karakterini canlandırmakta. Bu eleştirinin 2 sebebi bulunmakta. Birincisi; Warcraft dünyasını bilmemek, ikincisi ise bok atmanın verdiği dayanılmaz hafiflik ve haz hissi.

Anduin Lothar, savaş şekli bakımından hayal edilen tipik bir şovalye değil. Doğaçlamalara sürekli başvuran, dövüş ve mücadele tarzı savaşçılığa daha çok yakın olan bir kahraman. Nedense adamı ısrarla şovalye olarak hayal etmeye çalışıp eleştirdiler durdular, aklım almadı. "Pek bi Ragnar gibi durmuş" eleştirisi sinema tarihinin en embesil yorumlarından biridir arkadaşlar.

KHADGAR


Azeroth' un gördüğü en başarılı büyücüdür, koruyucudur. Medivh' in öğrencisi olan Khadgar, önsezilerinin ne kadar kuvvetli olduğunu Medivh' in Sargeras' ın kontrolü altında olduğunu fark ederek kendisini kanıtladı.Filmde bu durum oldukça güzel anlatıldı.

Hala aklımın almadığı bir şekilde Ben Schnetzer Khadgar rolünü kusursuz bir şekilde oynadı. Fragmanı ilk izlediğimde kim bu ergen kardeşim bundan Khadgar olur mu hayret bir şey demiştim, efsane bir şekilde utandım. En nihayetinde film, Khadgar' ın veletlik dönemini göstermekte, en nihayetinde Khadgar da annesinin karnında Archmage olmadı. Bu durum göz önüne alındığında muhteşem bir tablo ortaya çıkıyor.

Oyunu göz önüne alırsak Khadgar' ın yaşlı haline alıştık hep. Bilindiği üzere Khadgar bir mage ve mage oyunda çok sevilen bir sınıf. Bir mage oyuncusu olarak oyundaki yeteneklerimi birebir filmde görmek benim için çok eğlenceliydi. Bir çoğunuz Khadgar' un Lothar' ı zindanlardan kurtarmaya geldiğinde muhafızı koyun haline getirdiği büyünün anlamını belki de pek anlamadınız. Ben baya bir güldüm o sahneye çünkü bu oyunda bir mage büyüsü ve sıklıkla da kullanılır. Sadece kuvvetli düşmanlarda işe yaramaz, filmde Khadgar "Sadece geri zekalılarda 1 dakika boyunca işe yarıyor" diyerek bunu belirtmesi daha da eğlenceli oldu. En başta da belirttiğim gibi, Blizzard kendi hayran kitlesi için muhteşem bir film yaptı. Khadgar da bunun en güzel örneklerini gördük.


ORGRIM DOOMHAMMER


Durotan' ın yoldaşı, Horde' un gelecekteki liderlerinden biri. Tabii henüz o kısmı görmedik ama Warcraft adına oldukça özel bir karakterdir ve hemen hemen her Horde oyuncusu tarafından da çok sevilir.

Film de oldukça güzel yansıtıldı Orgrim. Tek bir fark vardı o da Frostwolf kabilesine ait gösterildi, bu da nedense garip bir şekilde eleştirildi. Dediğim gibi, bok atmanın verdiği dayanılmaz hafiflik bazılarını mutlu ediyor. Birbirine komşu olan kabilelerde büyüyen Orgrim ve Durotan tüm hayatını birlikte geçirdiler. Bu şekilde gösterilmesine ağır eleştiriler sıralanmasının ne mantığı var aklım almıyor ama dediğim gibi, dayanılmaz hafiflik.

Orgrim hakkında yazmayı istediğim çok şey var ama verebileceğim her birli çok ağır spoilerlar içermekte. O yüzden Orgrim hakkında susmaya devam edeyim. Sadece fazladan şunu belirteyim, Orgrimmar şehri ismini Orgrim' den almaktadır.



GROMMASH HELLSCREAM


War Song Klanının şefi. Güçlü bir savaşçı, cesur bir liderdir. Durotan' ın aksine Fel' i istekli bir şekilde kabul etmiş bir liderdir. Filmde Blackhand sayıp söverken yanında duran emo saçlı abimizdir kendisi.

İleride Horde' un şefi olacak ve Garosh Hellscream adlı bir oğlu olacak. Garosh' un nasıl bir orc evladı olduğunu da anlatsak sanırım sabahı bulur. Özetle; filmde bir tane bile diyalogu bulunmayan ama gelecekte koskoca Horde' un şefi olacak orctur :)




Yazımı sizleri sıkmamak amacıyla daha da uzatmak istemiyorum. Filmde bahsettiğim hikayeleri ve ayrıntıları kabaca bilseniz bence şimdilik yeterli. Warcraft, çok geniş bir hikayeye sahip arkadaşlar. Bu yüzden senaristlere yüklenmek pek mantıklı değil. Daha öncesinde Azeroth' a hiç adım atmadıysanız filmin bazı noktaları size eksik gözükebilir ama Azeroth' un bir ferdiyseniz o gözleriniz filmin sonunda dolar :)

Lütfen Warcraft' ı Tolkien' in eserleri ile kıyaslamayın. İkisinin birbiriyle alakası sadece bazı ırkların ikisinde de yer almasından ibaret. Azeroth' un ve Arda' nın dinamikleri birbirinden çok farklı. İkisini birbiriyle kıyaslamak oldukça saçma bir durum. Aynı şekilde "Warcraft' ı LOTR ile kıyaslamaya nasıl cürret ediyorsunuz" diyen de andavalın en önde gidenidir arkadaşlar, bu tip cahillere de kulak asmayın.

Film bence muhteşem olmuş, saçma sapan eleştirileri dinleyip saçma sapan yorumlara itimat etmeyin. Paylaştığım yazıları okuduktan sonra filme belki de tekrar şans vermek isteyebilirsiniz. Bunlara ek olarak World of Warcraft dünyasına katılmak istiyorsanız kapımız sizlere açık. Uzun yıllardır aynı kişilerin oluşturduğu bir klan olarak yaklaşık 7 yıldır ayaktayız. Bunun için bana ulaşmanız yeterli. Hikaye veya aklınıza takılan herhangi bir şey hakkında yorum bırakmanız yeterlidir, kısa süre içerisinde yanıtlamaya çalışacağım. Tekrar görüşmek üzere, For Azeroth!



Jimmy Fallon' un Late Night programında en sevdiği oyun olarak tanıttığı World of Warcraft için yaptığı klip. Eğlenceli bir klip olmuş, tavsiye ederim :)

17 Ocak 2016 Pazar

USB ile format atma

Aslında bugün yazmak istediğim baştan sonra berbat geçen bir akşam yemeği muhabbetiydi ama kendimi niyeyse usb ile bilgisayara format atmak zorunda buldum. Şaka bi yana anlatacağım akşam yemeği olayı tam bir kaybeden bitik bir adam hikayesi arkadaşlar, neyse şu an biz usb ile format atmayı anlatalım belki birilerinin gününü kurtarmış oluruz.

Öncelikle hiçbir programa ihtiyaç duymuyoruz arkadaşlar, gereği yok. Program diye ağlayanlar olursa da microsoft' un kendi programı mevcut. Buradan indirebilirler; Format USB tool
Windows 7 ve 8 için usb/cd basabiliyorsunuz bu programla. Tek ihtiyacınız olan kurmak istediğiniz windows' un ISO uzantılı hali. Onu da sağdan soldan bi yerlerden temin edersiniz artık :)

Benim tavsiyem; program işine bulaşmayın, bende saçma salak bir hata verdi bu program ve iş yerinde işlerimin saatlerce sarkmasına neden oldu. Şimdi ihtiyacınız olanları sıralıyorum gençler;

-1 adet USB :)
-ISO uzantılı windows dosyanız
-ISO dosyasını açabilmeniz/yazabilmeniz için UltraISO misali bi program. Tavsiyem görüldüğü üzere; UltraISO

Şimdi yapmanız gerekenlere gelelim;

1- Öncelikle USB bağlantınızı yapın. Başlat ekranından "çalıştır"ı veya başlat ekranının yanında bulunan "Windows'u ara" ya tıklayın, açılan ekrana cmd yazın ve devamında aşağıda dediklerimi teker teker yazıp "enter" deyin.
2- diskpart
3- list disk
4- select disk x (x yerine yazmanız gereken sayı, listede usb belleğinizin sırası arkadaşlar. usb belleğimi nasıl anlarım diyorsanız zaten ekranda en fazla 2-3 tane şey çıkacak. USB nizin boyutu neyse karşısında da o yazar, o şekilde anlayabilirsiniz. Gidip de karşısında 970 GB yazan şeyin sırasını yazıp sonra bana özelden küfür yazmayın, biliyorsunuz ki bi Adanalı olarak ağzımdan bal damlıyor ^^ )
5- clean
6- create partition primary
7- active
8- format fs=fat32 quick
9- assign

-Bu adımları başarıyla tamamlarsanız arkadaşlar USB niz artık formata uygun halde demektir. Şimdi yapmanız gereken ISO uzantılı Windows dosyanızı UltraISO vb programla açmanız ve dosyanın içindekileri USB' nin içine kopyalamanız.

-Bilen vardır bilmeyen vardır bios dan usb ile format atabilmeniz için USB ile format opsiyonunu ayarlamanız gerekmekte. Windows başlatılırken f2 veya f3' e basın, artık deneyin gitsin karttan karta farklılık gösterebilmekte illa ki biri tepki verecektir :) Açılan ekranda BOOT diye bir kısım var arkadaşlar, orada en üste USB yi taşıyın ve f10 (genelde f10 dur) a basıp kaydedip çıkın.

Windows tekrardan başlayacak ve format cd' si misali USB nizi algılayacaktır. Neyse, bi blog yazımı da neye niyet neye kısmet bir şekilde tamamladım. En başta dediğim gibi size efsane bi dumur olma hikayesi anlatacaktım ama bir diğerine artık. Umarım bu anlattığım işinize yaramıştır, tekrar görüşmek üzere.

18 Eylül 2015 Cuma

David Gilmour - Rattle that Lock

Önceki yazımda David Gilmour' un yeni albümünün yolda olduğundan bahsetmiştim. O büyük gün geldi ve Gilmour' un dördüncü solo albümü yayınlandı.

Albüme şu an her türden eleştiriler yöneltilmekte ama ağır eleştiler sıralamak için bence henüz vakit erken. Şüphesiz ki kimi albümler dinlendikçe kendini açar, bu nedenden dolayı büyük bir ustanın albümüne direk etiket yapıştırmak aklı başında hiçbir müziksevere yakışmaz. Yine de ben genel havadan da bahsedeyim, çoğunluk albüme olumlu yaklaşıyor ama tam bir hit olamadığı yönünde düşünüyorlar. Puanlamalar genelde 7/10 civarında, tabii daha acımasız olanlar da var ama yukarıda belirttiğim gibi, daha ağır eleştiriler için albümle biraz daha başbaşa kalmalıyız. Şarkı listesi şu şekilde;

1. 5 A.M : Enstrümental bir şarkı, güzel bir girişe sahip. Benim hoşuma gitti ama ortalama bir şarkı.

2. Rattle that Lock: Albüme adını veren Rattle that Lock, Paris metro hattının anons jingle' ından esinlenerek yaratılmış. Jingle' ı merak edenler için; SNCF Jingle. Ayrıca albümün ilk klibi Rattle that Lock için animasyon olarak çekildi. Klibi ilk izleyenler Goodbye Blue Sky' ı anımsadılar, muhtemelen kuş yüzündendir :) Klip albümden önce yayınlandığından doğal olarak genel hava da bu şarkı üzerinden yorumlandı. Şarkı hayranları ikiye bölündü; olumsuz görüşler genelde şarkının Gilmour' un veya Pink Floyd' un sound' ından alakasız olduğu üzerinde toplandı. Şahsen ben şarkıyı seven taraftayım, ilk dinlediğim andan bugüne de görüşüm değişmedi hatta daha da sevdim. Olumsuz görüşlerin de inanılmaz boyutta abartıldığını düşünüyorum. En nihayetinde bizler 5 yıl önceki kişi değiliz, 5 yıl sonra da bugünkü biz olmayacağız, David Gilmour da öyle. Özetle; güzel bir şarkı olmuş.

3. Faces of Stone: Bence oldukça hoş bir şarkı, kendine özgü çok farklı bir rengi var. 

4. A Boat Lies WaitingRick Wright' ın anısına güzel bir şarkı. 

5. Dancing Right In Front Of Me: Kötü bir şarkı değil ama beni pek sarmadı. Belki dinledikçe kendini açacaktır ama ilk izlenimim bu yönde.

6. In Any Tongue: Bence albümün hit şarkısı, ilk dinlediğim andan bu yana dilime dolandı ve kurtulamıyorum. Kurtulmak da istemiyorum. Comfortably Numb tadını alabileceğiniz, albümde yer alan şarkılar arasında Pink Floyd sound' una en yakın şarkı bu olsa gerek. Özetle; kusursuz. Dinleyin, dinletin.

7. Beauty: Albümün enstrümantal şarkılarından biri daha. Ortalama bir şarkı olmuş, kötü demeye dil varmıyor ama öldürücü değil.

8. The Girl in the Yellow Dress: İtiraf etmeliyim ki bu şarkıya pek ısınamadım. Bu şarkıya da zaman tanıyacağım.

9. Today: Hayranlar arasında tartışma yaratan bir diğer şarkı. Çok farklı bi yorum tercih etmiş bu şarkıda, bana biraz garip geldi. Gilmour' un "Oh Yeah" lerine pek alışkın olmadığımızdan şarkıya biraz yabancı kaldım. Açıkçası şarkıya pek ısınamadım.

10. And Then... : Albümün kapanış şarkısı. Albümdeki enstrümantal şarkılar arasında en fazla bunu sevdim.

Benim gözümde değeri 7/10 olan bir albüm yaratmış David Gilmour. Yazımı, albümü farklı düşüncelerden etkilenerek dinlemenizi istemediğimden daha da uzatmayacağım. Albümün tadını çıkarın, tekrar görüşmek üzere.



4 Eylül 2015 Cuma

Değişim

Şüphesiz ki herkes jelibonu sever, bunu itiraf etmeniz gerektiğini söyleyerek yazıma başlayacağım. Öncelikle uyarmak istiyorum; ciddi bir yazı okuyacağınız kanaatindeyseniz yanılıyorsunuz. Bu yüzden boş vakti bol olan gönül insanlarının yazımı okuması taraftarıyım.

Yaklaşık bir ay önce askerden döndüm, oldukça sıkıntılı bir askerlik geçirdim. Size askerliğimi anlatmak isterdim ama askerlikten soğutma adına kanun var, başıma iş açasım yok arkadaşlar. Neyse ne diyordum, askerden döndükten sonra yine eski ben olabileceğimi düşünüyordum ama ne ben eski benim ne de geriye kalan her şey aynı. Bu konuya itirazım yok, ne demiş Efesli gönül insanı Heraklitos? Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir, bu yüzden direnmenin pek anlamı yok. Değişime direnmek her ne kadar aptalca bir şey olsa da temelde güçle alakalı bir durum. Ben şimdilik Burger King ve HP haricinde değişime esaslı bir şekilde meydan okuyanı görmedim. Şüphesiz ki bu iki şirket hiçbir zaman hizmet kalitesini ve çizgisini bozmadılar. Tahminen aynı merkezden yönetilen bu iki şirket muhtemelen aynı amaçla yetiştirdikleri personelleri değişimli olarak kullanıyorlar. Neyse, bu ikisi hakkında da uzun uzun yazmak isterim ama yasalar bu durum hakkında da içimden geldiği gibi konuşmamı engelliyorlar. 

Bazı konularda eskisinden daha sabırlı bir hale geldim, bazı konularda ise tam tersi. Bu durumda askerde aldığımız psikolojik eğitimler ve sabır testlerinin etkisi büyük. Bunlara örnek olarak; er gazinosunda sürekli açık olan Halay TV, Heval TV, Yaban TV ve türevlerinin vücudumda yarattığı radyoaktif değişiklikler Spiderman gibi olmasa da beni psikolojik olarak daha güçlü bir hale getirdi. Bu arada bu tip müzik kanallarını neden izlediklerini az çok anlıyorum ama hala Bereket Tarım TV yi neden izledikleri hakkında herhangi bir fikir yürütemiyorum arkadaşlar. Mesela an itibarıyla Paradise Lost' un son albümü yerine John Milton tarafından yazılan bir epik şiir kitabı indirdim, hem de Rusça! Neyse ki Rusça biliyorum diye iyimser bakmadım duruma, başladım saymaya sövmeye. Değişmeyen şeylere örnek olarak Rusların trollük sevdasını da örnek gösterebiliriz. Adam üşenmemiş, müzik albümü etiketiyle yüklemiş, insan gerçekten hayret ediyor. Muhtemelen evde purosunu yakıp indirme sayısına bakarak kahkaha atıyordur, Ruslar garip insanlar. Ayrıca indirdiğim bu dosyayı açabilmek için DJVU uzantısını okuyabilecek bir program indirmem gerekti, bu uzantıyı çalıştırmanız için de WinDjWiev isimli programı yüklemeniz gerekmekte. Resim sıkıştırma uzantısıymış, ilgileneni varsa öğrenmiş olsun. En başta demiştim, bu yazı çok ilginç yerlere ve şeylere değinecek  diye, sonunu ben bile çıkaramıyorum yavaştan yavaştan şahit oluyorsunuz sevgili dostlar. 

Değişen şeylere devam edelim; çok sevdiğim insanlar! İşin bu kısmında duygusal bir tavus kuşu gibi gözükmek istemiyorum dostlar ama bazen insan her şeyin olduğu gibi kalmasını arzuluyor. Peki bu mümkün mü? Tabii ki hayır. Efesli Heraklitos boş yere konuşmaz arkadaşlar, bundan bahsetmiştik. Öncekine oranla daha sağlam bir kabullenme mekanizmam var sanırım, bu da en büyük değişimlerimden biri olsa gerek. Belki de kolay olan yolun etik olmaması muhabbeti burada karşımıza çıkıyor ama ben bu konuda kolay olan yolu seçiyorum. Ruh sağlığım için...

Sabredebildiğim şeylerden bahsettim, sabredemediğim durumlara geçelim. Online oyunlar! Eşek yaşında adamsın bize anlattığın şeylere bak demeyin, bahsettiğim oyunları yakın arkadaşlarımla ve (ya) kardeşimle oynuyorum. Bu oyunlar da CandyCrush ve "Keremcem' i giydir" falan da değil. Company of Heroes gibi strateji, World of Warcraft gibi MMORPG ve DayZ gibi survival oyunlar. amaç birlikte eğlenceli vakit geçirmek, daha doğrusu eskiden öyleydi. Şimdi kafam pek kaldırmıyor, eskisi gibi tahammül edemiyorum. Özellikle World of Warcraft misali oyunlar belli bir yerden sonra profesyonelliğe (pro-gamer misali) dönüşüyor. İşin bu kısmına adım attığınızda oyun oyun olmaktan çıkıyor ve anlamsız bir ciddiyetin hüküm sürdüğü kabusa dönüşüyor. Ne yazık ki WoW yüzünden birkaç arkadaşımla sağlam tartışmalar yapmışlığım bile var, değdi mi? Tabii ki hayır.

İş ve eğitim konularına gelelim, bu durumu da merak eden guguk kuşları var. Moskova Devlet Üniversitesi ile ilişkim şu an "soğuk" durumda. Bunun nedeni Rusya' ya uygulanan dolaylı ambargo ve ekonomik krizin baş göstermesi. Tabii araya askerliğin girmesi nedeniyle projelerimi tam hız tamamlayamamış olmamın da etkisi var ama durum bahsettiğim gibi. Dünyanın Suriye' ye odaklanması benim işlerimi biraz bozdu arkadaşlar. Bu durum enerji sektöründe de kendini gösterdi, bedelli askerlik vurmayınca tıpış tıpış askere giden ben döndüğümde aynı seviyede iş tekliflerini alamadım. Şu an 3 yabancı dil ve çoğu CAD programlarını bilen bir Çevre Mühendisi olarak işsizim ve yeni fırsatlara göz atıyorum. Muhteşem geçen 2014 muhteşem bir şekilde devam etmedi dostlar. Umarım her şey kısa süre içerisinde düzelir demekten elden bir şey gelmiyor.

Değişim hakkında anlatacağım daha çok şey var ama sadece benim okuyacağımı tahmin ettiğim bu yazıyı uzatasım yok. Bırakalım her şey değişsin, bu evrenin olayı maksimum düzensizliğe eğilimdir dostlar. Buna eskisi kadar itiraz edecek ne gücüm var ne de isteğim. Yazımı okuyan herkese teşekkürler, her yazımın sonunda bir şarkı paylaşacağımı söylemiştim, yazımın en altında sizi bekliyor. Tekrar görüşmek dileğiyle.




 
 
Blogger Templates